Sivrisineklerle bulaşan ve ilk kez 2010’da Türkiye’de de görülen Batı Nil Virüsü enfeksiyonu, bu yıl da tespit edildi.
Sağlık Bakanlığı, Ağustos ayında yaptığı açıklamada altı kişiye enfeksiyonla ilgili teşhis konduğunu belirtti.
Bunun ardından yeni bir resmi açıklama yapılmadı.
BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlar ise, sahadan gelen bilgiler doğrultusunda 2024’te Türkiye’de çok sayıda vaka görüldüğünü savunuyor.
Hastalık genelde yaz ve sonbaharda görülüyor. Kışa doğru bitmesi bekleniyor.
Bununla birlikte uzmanlar, küresel iklim değişikliği nedeniyle hastalığın görülme zamanının değişebileceğine işaret ediyor.
Sağlık Bakanlığı, sağlık meslek örgütleri, bu alandaki araştırma kuruluşları ve uzmanlar, virüs konusunda halkı önlem almaya çağırıyor.
Türkiye’de ne kadar vaka görüldü?
Sağlık Bakanlığı’na göre virüs 2010’dan bu yana Türkiye’de de görülüyor.
BBC Türkçe’ye konuşan, Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, 2010 yılında ülkede 40 vakanın bildirildiğini, bunun yüksek bir sayı olduğunu, sonra bir dönem boşluk olduğunu anlatıyor.
Prof. Dr. Ergönül, 2019’da İstanbul’da bir salgın yaşandığını, yaklaşık 20 kişinin hastalık nedeniyle hastaneye yattığını belirtiyor.
Sağlık Bakanlığı, Batı Nil Virüsü enfeksiyonunun Türkiye’de bu yıl altı kişide tespit edildiğini açıkladı.
Bakanlığın 22 Ağustos’ta sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada, “Ülkemizde 2010 yılından itibaren görülen Batı Nil Virüsü Enfeksiyonu 2024 yılında 6 kişide tespit edilmiştir” denildi.
“Bakanlığımızca gerekli çalışmalar yürütülmekte ve süreç hassasiyetle takip edilmektedir” ifadelerinin de kullanıldığı bu açıklamadan sonra yeni bir açıklama yapılmadı.
BBC Türkçe’ye konuşan Prof. Dr. Yavuz da Prof. Dr. Ergönül de Türkiye’de 2024’te birçok vaka görüldüğünü söylüyor.
Vakalar en çok nerelerde?
Prof. Dr. Ergönül, “2024’e gelindiğinde bütün Türkiye’de olabilecek en yüksek vaka sayısı var. Bakanlık bunu bildiriyor” diyor.
Meslektaşlarından edindiği bilgilere dayanarak Haziran ayından başlayan süreçte, İstanbul’da yüze yakın vaka olduğunu tahmin ettiğini belirtiyor.
İstanbul’da hastalığın yoğunlaştığı yerlerle ilgili Prof. Dr. Ergönül, “Küçükçekmeçe, Büyükçekmeçe, Beylikdüzü, Avcılar gibi yerler yani Avrupa yakası ağırlık kazanıyor. Bu, buralardaki göl ve göletlerdeki sivrisineklerin kümelenmesinden kaynaklı oluyor” bilgisini beriyor.
İstanbul dışında ise Edirne, Kırklareli, Bursa, Adana, Osmaniye, Antakya gibi yerlerden örnekler veriyor ve “Toplam Türkiye’de herhalde yüzlerce vaka var” diyor.
Ergönül, “Bunlar yakalanan vakalar. Hekim bunu tahmin etmeli, tanıya yönelik girişimde bulunmalı, onu Ankara’ya göndermeli, Ankara’dan sonuç gelmeli. Bu sürecin her aşaması sorunlu” diye ek yapıyor.
Prof. Dr. Yavuz ise virüsün en çok görüldüğü alanlarla ilgili şunları söylüyor:
“Virüs, göçmen kuşlarla hayatını devam ettiriyor. Göçmen kuşlardan sivrisineklere geçiyor. Ne lazım? Göçmen kuş lazım, sivrisnek lazım. Nerede çoğalıyor? İstanbul için bakacak olursak genelde sulak alanlarda, örneğin barajların olduğu yerlerde.”
Uzmanlar, vaka sayılarının açıklanmasının gerektiğini de savunuyor.
Ne zaman sona erer?
Peki bu yılki vakaların ne zaman sona ermesi bekleniyor?
Uzmanlar, virüsten kaynaklanan hastalıkların sonbaharın sonunda bitmesinin beklendiğini ancak küresel iklim değişikliğinin bunu etkileyebildiğini söylüyor.
Prof. Dr. Ergönül, “Bu süreç Haziran, Temmuz, Ağustos gibi sivrisineklerin aktif olduğu dönemde. başlıyor, belli bir sezonda da bitiyor. Bu günlerde ya da Kasım sonunda bitmesi lazım. Ama tabii iklim değişikliği bu klasik bilgimizi biraz zorluyor. Yoksa eskiden olduğu gibi örneğin İstanbul’da kar yağsa ki önceden Kasım ayında bile bu mümkündü kentte sivrisinek kalmayacaktı” diyor.
Prof. Dr. Yavuz ise üniversitede çalışma yaptığı klinikte Kasım ayında henüz vaka görmediğini söylüyor:
“Yaz ayları ile Eylül ve Ekim’de vakaları gördük. Kendi kliniğimizde Kasım ayında henüz hiçbir olgu görmedik. Şu an mevsimsel olarak hızını biraz daha azaltmış olmasını bekliyoruz. Ama tabi Türkiye’deki tüm verileri nedir, onu tam bilemiyoruz.”
Hangi önlemler alınmalı?
Virüsle mücadele konusunda kamu kurum ve kuruluşlarının bilgilendirmeden ilaçlamaya kadar yapacağı çalışmaların yanı sıra bireysel önlemler de önemli görülüyor.
Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, bu alanda yerel yönetimlere önemli rol düştüğünü, merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin birlikte çalışmasının önemli olduğunu belirtiyor ve İstanbul’un bu açıdan iyi bir örnek olduğunu savunuyor.
“Batı Nil konusunda özellikle İstanbul’da çok güzel bir ekip çalışması yürütülüyor diyebilirim. Hem Sağlık Bakanlığı hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) birlikte çok güzel bir çalışma yürütüyor.
“İBB’nin zaten salgın hastalıklarla ilgili bir komisyonu var. Örneğin bir bölgede bir vaka çıktığıysa Sağlık Bakanlığı ve belediye arasında iletişim kuruluyor. Bu anlamda sevindirici bir şey çünkü Türkiye’de bu çok olmuyor. Bu iş birlikleri tüm Türkiye için örnek oluşturmalı.”
Tüm dünya çapında bireysel önlemler de hastalıkla mücadelede önemli bulunuyor.
Prof. Dr. Yavuz, yapılabileceklerle ilgili örnekler verirken, sivrisineklerin evlere girmesini engellemek için pencerelere sineklik takmanın, sivrisinek olan yerlerde uzun kollu giyinmenin ve vücuda sinek kovucu sprey sokmanın öneminden bahsediyor.
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün açıklamasında bunların dışında, sineklerin çok olduğu dönemlerde cibinlik kullanılması; kapalı ortamlarda, hava dolaşımı yaratacak vantilatör, klima gibi cihazlar kullanılması; evlerin yakınlarındaki su birikintilerinin kurutulması; boş saksı ve teneke kutu gibi yerlerde su birikmesinin önlenmesi gibi öneriler bulunuyor.
Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ömer Ergönül, hastaneye başvuru konusunda ise “Geçmeyen yüksek ateş, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, kol ve bacaklarda uyuşma ve bunları tutamama gibi durumlar olması halinde hemen doktora başvurulması gerekir” diyor.
Uzmanlara göre Türkiye’de az bilinen Batı Nil Virüsü ciddiye alınmalı.
Prof. Dr. Yavuz, “Hastalığın ülkemizde artık yaygın olarak görüldüğünü, birçok şehirde görülen bir hastalık olduğunu biliyoruz. Çok az bilinen bir hastalık. Ciddiye almamız gerektiğini, çok paydaşlı olarak aynı İstanbul örneğinde olduğu gibi mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
Batı Nil Virüsü nedir? Mevsimsel olan bu hastalık Amerika Birleşik Devletleri’nden Avrupa’ya ve Orta Doğu’ya kadar birçok ülkeyi etkiliyor. İnsanlara sivrisinek ısırıklarıyla bulaşan bir Batı Nil Virüsü vakası ilk kez 1937 yılında Uganda’nın Batı Nil bölgesinde yaşayan bir kişide görüldü. Virüs son 50 yıldır insanlarda görülmeye devam ediyor. Hastalığın yayılmasında kuşlar önemli rol oynuyor. Sivrisinekler, hastalığı taşıyan kuşların kanını emerek enfekte olurken virüs birkaç gün boyunca kuş kanında dolaşabiliyor. Sivrisineğin tükürük bezlerine giren virüs, bu vektörler tarafından ısırılan insanlara ve at gibi hayvanlara geçip, vücutlarında çoğalarak hastalığa neden oluyor. Hastalık doğrudan temas yoluyla bulaşmıyor. 1999’da İsrail ve Tunus’ta salgına yol açan hastalık kuşlarla ABD’ye yayıldı. Burada 2010 yılına kadar ciddi bir salgına neden oldu. Bunun dışında bugüne kadarki en büyük salgınlar kuş göç yolları üzerinde olan Yunanistan, İsrail, Romanya ve Rusya’da meydana geldi. Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) 22 Ağustos’ta Batı Nil Virüsü vakalarının 2024’te Avusturya, Hırvatistan, Fransa, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Romanya, Sırbistan ve İspanya olmak üzere 9 ülkede görüldüğünü açıkladı. |
Belirtileri neler?
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre virüsün bulaştığı insanların yaklaşık yüzde 80’inde herhangi bir belirti görülmüyor.
Virüsün bulaştığı kişilerin yüzde 20’sindeyse Batı Nil ateşi gözlemleniyor.
Belirtileri arasında ateş, baş ağrısı, yorgunluk, vücut ağrıları, mide bulanması, kusma ve nadiren vücutta döküntü ile lenf bezlerinde şişlik var.
Hastalığın insanlar için doğrudan tedavisi yok.
Ancak enfekte olan kişiler, hastaneye kaldırılarak solunum desteği ve diğer hastalıkların gelişiminin engellenmesi gibi önlemlerle destekleniyor.
Batı Nil Virüsü için bir aşı da bulunmuyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, özellikle 65 yaş üstü ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerin risk grubunda olduğunu söylüyor.
Prof. Dr. Yavuz, hastalığın ölüme neden olabildiğini belirtiyor.